22 Şubat 2020 Cumartesi

Grave of the Fireflies ( 1988 )


Isao Takahata'nın yazıp yönettiği, Studio Ghibliden çıkan 1988 yapımlı animasyon bir filmdir.
 Akiyuki Nosaka’nın kız kardeşinden özür dilemek amacıyla kaleme aldığı Hotaru no Haka isimli biyografik kitabından uyarlanmıştır. 



2. Dünya Savaşının olduğu dönemde Japonya'nın Kobe şehrinde yaşayan 14 yaşındaki Seita, annesi ve küçük kız kardeşi ile birlikte yaşamaktadır. Babası askeri bir göreve gitmiştir. Günden güne savaş seyrini arttırmış şehir gün içinde havadan bombalı saldırılara maruz kalmış ve saldırıların birinde Seita küçük kız kardeşini alıp güvenli bir yere götürür daha sonrasında annelerini kaybettiklerini öğrenirler. Sığınacak bir yerleri olmadıkları için teyzelerinin yanına gitmeye karar verirler. Teyzesi her geçen gün kötü ve acımasız davrandığı için Seita kız kardeşini de alarak bir mağarada yaşamaya başlarlar. 








Derin bir sessizlik, nefes alıp verme tamamdır. Nasıl başlamalıyım bilmiyorum, açık konuşmak gerekirse duygusal ve en ufacık olaylara bile ağlayabilirim ama bu film beni ağlatmaktan çok başka bir yerlere götürdü. Etkisinden günler geçmesine rağmen çıkamadığım, kafama taktığım sorunlar için sence de abartmıyor musun? diye düşündüren bir film.
Çevremdeki herkese inatla "lütfen gidin ve bunu izleyin" diye direttiğim, anime sevmeyen ya da anime için tek bilgisi "çocuk şeyi" diyen kişilerin bile ilk başta oflayıp puflayıp daha sonra izleyerek olumlu yorumlar alan, insanların animelere olan bakış açısını değiştiren tek kelimeyle HARİKA bir film. 
Bu filmi en çokta savaş yanlısı insanlara izletmek istiyorum keşke öyle bir şansım olsa. Bana göre en iyi biçimde anlatılmış savaş karşıtı bir filmdir. Yapılan hiçbir eylemin haklı olma gibi bir durumu söz konusu bile değildir ve bu film bunu çok güzel anlatır. Tüm insanlık için savaşın ne kadar acımasız olduğunu bu filmde göreceksiniz. 
Bu filmi izleyin ve izlettirin. 
















21 Şubat 2020 Cuma

Edward Scissorhands ( 1990 )






Yönetmen koltuğunda Tim Burton'un oturduğu, Edward Scissorhands, 20th Century Fox tarafından aile kitleleri için yapılan komedi - dram - macera filmidir. 


Noel gününde uyuyamayan küçük bir kızın, büyükannesine "kar neden yağar?" sorusu ile başlıyor tüm hikaye. Büyükannesinin anlatmaya başladığı hikaye ise Edward'ın hikayesidir. 
Uzun yıllar önce bir şatoda yaşayan bir mucit, günün birinde bir insan yaratmaya karar verir. Ancak mucit yarattığı insanın ellerini tamamlayamadan ölür. Edward, o günden sonra tamamlanmamış makaslardan oluşan elleri ile bir başına kalır. Avon ürün satıcısı olan Peg yaşadığı yerde ürünlerini satamayınca Edward'ın kaldığı şatoya gelir. Edward'ı o şekilde görünce onu alıp kendi yaşadığı eve götürür. İlk zamanlar komşuları ve ev sakinleri tarafından garip olarak karşılansa da kısa zamanda herkes onu çok sever. Çok geçmeden Edward, Peg'in kızı Kim'e karşı bir şeyler hissetmeye başlar ikili arasında duygusal bir bağ oluşur. Fakat Kim, Jim adında oldukça saygın ve zengin bir ailenin oğlu ile sevgililerdir. Jim, Kim ile Edward arasında geçen duygusal bağı anlar ve kıskançlık krizine girer. İftiralar atar. Bu komşular ve çevredekiler tarafından hoş karşılanmaz ve Edward'ı dışlamaya başlarlar. Edward'ın hikayesi de burada başlıyor. 





Her şeyden önce izninizle başrol oyuncumuz yani çok sevdiğim Johnny Depp'i övmek istiyorum. Bu adamın oyunculuğunu gerçekten beğeniyorum. Her zaman farklı kalıplara girmesi kendini tekrar etmemesi taktire şayan. Bu filmde de karşımıza çok farklı bir rol ile geliyor. 
Gelelim bu film hakkındaki kısa ve öz düşüncelerime. Aslında filmdeki temel konu şu Edward'ın o topluma ait olmaması, yabancı kalması ve onlardan olmadığı sürece onlarla olamayacağını anlatıyor. Gerek kullanılan görüntüler gerekse filmde insanlara verilen mesajlar ve masalsı havasıyla olağanüstü bir film diyebilirim. Bence herkes hayatında en az 1 kez bu filmi izlemeli ve bu filme bir şans vermeli. İzledikten günler sonra bile Edward'ın o yalnız ve kendini çaresiz hissettiği yüz ifadesi hafızanızdan çıkmayacak. Umarım hoşunuza gider, keyifli seyirler.











14 Şubat 2020 Cuma

Jojo Rabbit ( 2019 )



Jojo Rabbit, Christine Leunens'in Caging Skies adlı kitabına dayanan Taika Waititi tarafından yazılmış ve yönetilen bir 2019 Amerikan komedi-drama filmidir. 


Hitler'in gençlik kampında yer alan Jojo adındaki bir çocuk, annesinin evlerinde Yahudi bir kızı misafir ettiğini öğrenir. Tabi bu durum en yakın, hayali arkadaşı Adolf Hitler olan Jojo'nun kafasında karmaşalara yol açacaktır. Jojo'nun bu korkunç ırkçılığa karşı gelmek için mücadele etmesi gerekmektedir. 




Oscarı geride bıraktık ve bu seneki favorilerimden olan bir filmi sizlerle paylaşmak istedim. Açıkçası daha fazla ödül alır diye düşünüyordum yani en azından Jojo? Güzel oynamış hakkını yiyemeyiz. 
Bu zamana kadar 2.Dünya Savaşı konulu birçok film izledim diyebilirim. Bu filmi diğer filmlerden ayıran en önemli özelliğinin, savaşın kötü yanlarını göstermesinden ziyade bunu ele alırken daha eğlenceli ve farklı bir yolla yapması. Yani sizi savaşla, hırla gürle boğmuyor, eğlendiriyor. 
Bu filmde asıl verilen mesaj ise küçücük çocuklara, ne verirseniz onu alacağını aktarıyor. Nazilik öğretirseniz Nazi olur. Bu konuyu başarılı bir şekilde ele almışlar. 
Bu film için tek cümleyle şunu diyebiliriz "kara mizah". 
Jojo ve onun minik dostu Yorki için bu film izlenir. 





8 Şubat 2020 Cumartesi

Bajrangi Bhaijaan ( 2015 )






Bajrangi Bhaijaan, 2015 yapımlı, Kabir Khan'ın yazdığı ve yönettiği bir Hintçe komedi - dram filmidir. 


Pakistan'da ailesiyle yaşayan, konuşamayan küçük bir kızdır Shaida. Annesi kızını tedavi ettirebilmek için kızıyla beraber Hindistan'a gitmeye karar verir. Annesiyle hocalara, dergahlara gider eve dönüş yolunda ise annesini trende kaybeder. Annesi Pakistan'a giderken küçük kız başka bir trenle Hindistan'a gider. Konuşamayan ve derdini hiçbir şekilde anlatamayan küçük kız ona yardım edebileceğini inandığı kişiyle Pavanla tanışır. Tüm macera burada başlıyor. Herkesin tek bir amacı küçük kızın ailesini bulmaktır. 








Eminim çoğu kişi bu filmin Hint filmi olması dolayısıyla es geçecektir. Çünkü ülkemizde Hindistan ve Hint filmlerine karşı çok büyük bir ön yargı var. Hint filmlerinin uzun olması, renkli olması ya da en basitinden filmin ortasında ya da başında şarkı söyleyerek dans etmelerini saçma ve gereksiz bulan bir kitle var ya da her filmi televizyonlarda gördüğümüz diziler gibi zanneden. Film sektörüne baktığımız zaman isterse çok ünlü bir yönetmenin kaleminden çıksın isterse dünyanın en ünlü aktörü oynasın eğer konusu, oyunculuğu iyi değilse kötü yorumlar ve eleştiriler alır. Bu Hindistan film sektörü içinde geçerli. Kurunun yanında yaşın yanmasına izin vermeyelim. Kimsenin fikirlerini değiştiremem elbette ama kafanızda bir soru işareti bırakabilirim. 

 Hindistan ve Pakistan'ın arasında yıllardır bir çatışma ve savaş söz konusudur. Bu sebepten ötürü birbirlerinden haz etmezler diyebiliriz. Savaşın karşısında durabilecek tek şeyin "sevgi" olduğunu bize bol bol mesaj veren, harika bir başyapıt diyebiliriz bu film için. Yaşanılan din çatışmalarına karşıda harika mesajlar vermiş. İzlerken bol bol gülüp şu şarkıya acaba ayak uydursam mı diye düşünüp filmin sonlarına doğruda hafif bir burukluk hissedip gözyaşlarınıza hakim olamaya bilirsiniz. Türkçe karşılığı "Sevginin Gücü" olan insanın kalbinin derinliklerine, iliklerine işleyecek olan bir film ile sizi baş başa bırakıyorum.



















7 Şubat 2020 Cuma

Our Times ( 2015 )

  





Our Times, Frankie Chen tarafından yönetilen 2015 yapımlı Tayvanlı bir romantizm filmidir.

Gerek iş hayatında gerek aşk hayatında başarılı olamayan Lin, işinden istifa edip sevgilisinden ayrılıyor. Geçmişte çok isteği şarkıcı Andy Lau konserine gitmeye karar verir ve sürpiz birisi ile karşılaşır. Daha sonra bizi de yanına alarak geçmişe yolculuk yapar.  




Dımmm dımmm dımmm hadi gelin biraz bu film hakkında konuşalım. Tayvan filmlerinden çok aksanlarına karşı ön yargılı olduğum için tereddüt edip izlediğim ama sonrasında ya iyi ki izlemişim dediğim filmlerden birisi oldu. Klişeler yok mu elbette var çirkin bir kız? olmaz olur mu o da var ama bunların hepsini bir kenara koyabilirsiniz çünkü emin olun sizi rahatsız etmeyecek. Filmde benim açımdan kafamda bazı soru işareti bıraktığı için kendisine biraz kızgınım. Ama sorun değil.
Gülmeye ihtiyaç duyduğum bir vakit izleyip beni güldürdüğü için kendisine teşekkür ederim. Son zamanlarda dersler, işler ya da herhangi bir olaydan dolayı bir nebzede gülmeye ihtiyaç duyuyorsanız eğer bu film tam size göre. Mısırları patlatın ve bu filmin keyfine bakın. 
















1 Şubat 2020 Cumartesi

Lion ( 2016 )





Lion 2016 yıllı Garth Davis yönetmenliğinde çekilmiş bir dram filmidir.
İsmi itibariyle "Leon" adlı Fransız filmle karıştırılan, Hint oyuncuları ve çoğu mekanın Hindistan da çekilmesiyle Hint Filmi sanılan, insanları bu sebeple ikiye ayıran; "evet izledim, hayır ya Hint Filmi izlemiyorum" diye düşündüren bir başyapıt.




5 yaşındaki Hintli bir çocuk abisini beklerken bir tren vagonunda uyuya kalır. Bu sürede tren hareket eder ve çocuğun hiç bilmediği bir yere varır. Kaybolan ve ne yapacağını bilemeyen küçük çocuğu zorlu bir hayat bekler. Yaşadığı zorlu mücadelelerden sonra Avustralyalı bir çift tarafından evlat edilir, şefkatle büyütülür. Yaşı ilerleyip büyüdükçe ailesini bulma isteği artar. Yaşadığı çaresizlik zamanla hayatını da etkiler.








Harika, harika, harika!! Bu film için saatlerce konuşabilirim ama cümlelerime nasıl başlarım bu konuda hiçbir fikrim yok. Sağlam konulu filmleri her zaman sevmişimdir ama her zaman favorim gerçek ve yaşanmış hikayelerden uyarlanan filmlerdir. Hıh işte bu filmde öyle bir film.
Her şeyden önce beni en çok etkileyen küçük çocuğun oyunculuğuydu, izleyiciye o saf temiz duyguları tertemiz geçiriyor. Oscar da en iyi yardımcı erkek adaylığına adaydı benim gözümde.
Film sizleri daha ilk dakikasında alıp götürüyor. İzlerken kendimi çaresiz hissettiğim nadide filmlerdendir. İçinizi ısıtacak bu filmi kısa zamanda izlemenizi isterim.
Filmi izledikten sonra gerçek aileyi ve gerçek küçük Hintli çocuğu araştırmaya başlayacaksınız^^ Yanınızdan mendillerinizi eksik etmeyin. 
Umarım hoşunuza gider, yorumlarınızı bekliyorum.